Şahika Ercümen Röportajı

 Şahika Ercümen Röportajı

Şahika Ercümen: Güne Sporla Başlamak İyi Geliyor

Türkiyenin rekortmen milli yüzücülerinden biri olan Şahika Ercümen Karantina günlerini Sabah Gazetesi Pazar ekine anlattı. Aynı zamanda dalış rekortmeni olan milli yüzücü koronavirüs tedbirleri kapsamında alınan karantina kararları nedeniyle sudan uzak olduğu için bir hayli üzgün olduğunu belirtti. İşte o açıklamalar:

– Çok aktif yaşamı olan biriydiniz. Şimdi nasıl hissediyorsunuz?
– Evet çalışmayı, üretmeyi, hayatın içinde olmayı çok severim. Aynı gün içinde üç şehirde bulunduğum oluyordu. En son ne zaman ayağımı uzatıp oturdum ya da bir film izlediğimi hatırlamıyordum ve bir mola vermem şarttı! O yüzden evde olmak bana iyi geldi. Fakat özgürlüğüne çok düşkün bir kadınım ve doğanın içinde olmak en sevdiğim şey. Bu beni zorlamaya başladı. Buna rağmen her gün kendimi motive etmeye çalışarak bu süreci en verimli şekilde geçirmeye çalışıyorum.
– Bu kadar uzun süre suyla temas edememek nasıl etkiliyor sizi?
– Açıkçası beni en zorlayan şey bu. Yılın 350 günü yüzen birisiyim, su, deniz benim evim gibi. Geçen gün küveti doldurup birkaç saat içinde kaldım, resmen suda ağladım. Öyle çok özlemişim ki!

 Nefes çalışmalarınıza evde devam ediyorsunuz, hatta yayın yaptınız bununla ilgili… Nefes çalışmasının faydaları neler?
– Günde binlerce kez nefes alıp veriyoruz ve bu nefes ne kadar doğruysa ve derinse, dokularımız da o kadar çok oksijenle buluşuyor ve tüm sistem daha verimli çalışıyor. Fizyolojik faydalarının yanında psikolojik olarak da zihnimizin antrenmanı ve temizlenmesi, odaklanması için en iyi araç diyebilirim. Bir de benim astımım olduğu için akciğer ve solunum sağlığı çok önemli, nefes çalışmaları bu dönemde hepimize çok lazım.
– En çok hangi dalış aklınıza geliyor bu günlerde?
– Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın projesi olan bilim insanları ile katıldığım Antarktika dalışı. Koronanın uğramadığı tek kıta ve oradaki yaşam şeklimizin de karantinadan farkı yoktu.

– Evde tek misiniz, yoksa yakınlarınızla mısınız?
– Evde kal çağrısı ailemi Çanakkale’de ziyarete geldiğimde başladı, normalde iki günlüğüne gelmiştim ama geri dönemedim, neredeyse bir aydır buradayım.
– Bu zamana kadar evle ilişkiniz nasıldı, bu süreçten sonra nasıl oldu?
– Evde senede toplamda 60-70 gün kaldığım dönemler oldu. Aslında hep paralel bir evren olsa da, evde kalabildiğim bir dönem olsa derdim kendime. Şu anda resmen bunu yaşıyorum. Tam bir aydır balkona bile çıkmadım henüz. Bir anda bambaşka bir hayatım oldu.

– Eve dair işlerle daha çok ilgilenir oldunuz mu?
– Evde olabildiğimde yaptığım şeyleri yapıyorum aslında. Astımımdan dolayı toz alma, temizlik gibi işleri yapamıyorum. Sosyal medyada şu dönemde herkesin içinden şef çıkıyor. Ben diyetisyen olarak haftada 1-2 gün sağlıklı tarifler yapmaya çalışırdım zaten. Bu dönemde de mutfak en keyif aldığım yerlerden.
– En çok hangi konuda zorlandınız?
– Doğada olamamak…
– En çok ne hoşunuza gitti?
– İnsanoğlu son 40 yılda doğaya çok zarar verdi. Denizlerdeki atıklar yüzünden soluduğumuz hava bile etkilendi. Her yıl 8 milyon ton çöp denizlere atılıyor, bu her bir dakikada bir çöp kamyonunun denize boşaltılması demek. Denizlerde balık kalmamıştı. Son iki haftadır artık kıyılara yunuslar geliyor. Daha az araç hareket halinde, karbon ayak izimiz azaldı. Doğaya iyileşmesi için bir fırsat verdik (zora ki de olsa).

Güne sporla başlamak iyi geliyor
– Bir şeylerin kıymetini daha iyi anlama şansı elde ettiniz mi?

– Açıkçası geçen sene Antarktika Bilim Seferi’nde 30 gün gemide, 3-4 metrekarelik dört kişilik odalarda, telefonsuz internetsiz kalarak ve sadece dört kez dalış yaparak karantina döneminin antrenmanını yaptım sanırım.
– Hepimiz insanız ve zaman zaman bu durumla baş etmekte güçlük çektiğimiz oluyordur elbette. Böyle anlarda kendinizi nasıl motive ediyorsunuz?
– Evet, genel olarak motivasyonum yüksek fakat kendimi sürünürken bulduğum da oluyor ya da bir filmin içindeymişim gibi hissettiğim de. Bu duyguları geçiştirip Pollyannacılık oynamıyorum açıkçası. Öyle hissediyorsam onu yaşıyorum fakat bunu uzatmamaya çalışıyorum. Depresyondaymışım gibi davranmak, tüm gün pijamalarımla dizi izleyip yemek yemek beni sonunda mutsuz eder. O yüzden hızlıca silkinip sevdiğim şeyleri yapıyorum. Güne sporla başlamak çok yardımcı oluyor.

Evde Yoğurt Mayalıyorum

Nasıl bir beslenme düzeniniz var, özel tarifleriniz var mı bizimle paylaşabileceğiniz?
– Diyetisyen olduğum için sağlıklı beslenmemin böyle zamanlarda ne kadar önemli olduğunu çok iyi biliyorum. Bu dönemde bağışıklık sistemimizi kuvvetlendirecek gıdaları tüketiyorum. Örneğin çok sevdiğim ve pratik olan humus yapıyorum ama içine bol sarımsak, zerdeçal ya da pancar ekliyorum. Hem çok lezzetli hem de bağışıklık sistemi için çok önemli. Evde yoğurt mayalıyorum. Taze zencefil ve bal karıştırıp yiyorum. Piyaz ya da kuru fasulye pişirdiğim günlerde yaptığım çok pratik ve lezzetli bir tarif paylaşabilirim. 4 hurma, 4 ceviz, 4 yemek kaşığı haşlanmış kuru fasulye, 2 yemek kaşığı kakaoyu blenderda karıştırıyorum. Toplar haline getirip Hindistan cevizine buluyorum. Kuru fasulye olmasa da olur fakat daha sağlıklı ve lezzetli oluyor.

– Günü nasıl geçiyorsunuz?
– Sabah kısa bir meditasyon, nefes çalışması ve spor yapıyorum. Bu, tüm gün dinç ve motive olmamı sağlıyor. Güzel bir kahvaltı edip mailler, işler, projelerle ilgileniyorum. Kendime bazı görevler belirledim. Bu süreçte bilmediğim bir dili öğrenmeye başlamak gibi. Akşam yemeğinin ardından bir dizi izliyorum ya da kitap okuyorum. En son üniversitede dizi izlemiştim. Eskiden okuduğum bazı kitapları yeniden okuyorum. 10 sene önce okuduğum bir kitabı o zamanki Şahika nasıl anlamış ve şimdi nasıl, bunu görmek beni çok heyecanlandırıyor. Sosyal medyada paylaşımlarım dışında çok vakit geçirmemeye çalışıyorum. WhatsApp gruplarını sessize aldım. Bence sosyal medya ve mesajlaşmak bir girdap gibi içine çekiyor, vakit kaybettiğimi düşündüğüm anda bırakıyorum.
– Yeni hobiler, oyalanacak şeyler keşfettiniz mi?
– Arşivleri deştim biraz, mesela dedemden kalan plaklar, eski resimler, ilkokuldan beri mektuplaştığım yabancı mektup arkadaşlarımdan gelen mektuplar ve hatta benim lise defterlerimdeki notları buldum. O zamanlar hiç sevmediğim tarih dersi notlarımı okuyorum bu aralar. Ortaokul ve lisede yedi sene Almanca öğrendim, tabii yıllardır konuşmadım bile. Sanırım bilgileri pekiştirmenin tam zamanı. Ona da başlayacağım bu süreç uzarsa.

Kişisel olarak kendi iç sesinizi dinleme şansı buldunuz mu?
– Hem yaptığım spor hem de yıllardır kendi üzerimde yaptığım çalışmalardan dolayı ben zaten iç sesimle çok konuşan birisiyim. Şu olsa mutlu olurdum, ya da bu olsa iyi olur demem mesela, çünkü biliyorum ki her şeyin çözümü aslında içimizde ve doğada. Biraz megalomanca gelebilir ama ifade etmek istediğim şey çok daha derin, fakat dinlemeyi en sevdiğim ses iç sesim, duyamadığım ama hissedebildiğim o gerçek ses.
– Bu süreç bittiğinde ilk olarak ne yapmak istiyorsunuz?
– Yüzmek!!!
– İlk kime sarılacaksınız?
– Uzun bir süre kimseye sarılmak istemiyorum (gülüyor).


Yorum Yap